
Selim ATAŞ
AYASOFYA 2
Bu teşebbüse lüzum gören Sultan Vahdettin ise, kendi sarayı tehlikede olduğu halde sembolik bir kuvvetle Ayasofya’yı korumayı düşünmesiyle Fatih’in mukaddes emanetine olan ciddi bağlılığını da göstermiş, dini salabet ve samimiyetini ispat etmiştir. Çünkü İtilaf kuvvetlerinin kendi ihtiyaçları için hanedana ait bir kısım daire ve yalıların boşaltılmasını istedikleri zaman bile bu kadar hassasiyet göstermemiştir. Durumu Osmanlı’ya müthiş bir hakaret kabul eden ve hatta ağlayacak kadar da duygulanan baş katibine şöyle demiştir: Bence Ali Osman’ın mülküne girdikten sonra hudutta bir kulübeye girmekle benim sarayıma girmek arasında fark yoktur. O günleri bizzat yaşamış bir insan olan Süreyya Sami Berkem’i dinleyelim…
Düşman kuvvetleri İstanbul’a geldiği zaman işgalinden en çok korkulan müessesemiz AYASOFYA Camii idi. Buraya bir müfreze asker koymak lüzumu hissedildi. Müfreze Subayları arasında birde Trablusgarplı Hacı Ammara adında genç bir Teğmen vardı. Bu küçük kuvvet, Camii’nin avlusuna kurulan bir çadırda Fatih’in kılıç kuvvetiyle aldığı mabedi, süngü kuvvetiyle muhafazaya memur bulunuyordu. Fakat kuvvetler arasında ne büyük bir NİSBETSİZLİK vardı.
İstanbul’a giren düşmanlarımızın beraberlerinde getirdikleri Afrikalısından, Avustralyalısına ve İskoçyalısına kadar içinde çeşit çeşit milletler bulunan kocaman orduya, tanka, topa ve sıra sıra dizili DRİTONTUNA mukabil bizim neyimiz vardı? Evet bizde bunların hiçbiri yoktu fakat ölmeyeceğimize ve köle olmayacağımıza dair öyle derin bir imanımız vardı ki; bu iman, ne mucizeler meydana getirmezdi...
BİR AVUÇ Türk yavrusundan ibaret olan Ayasofya Muhafız Bölüğü, günlerce nöbet bekledi. Camii’ye karşı hiçbir taarruz, bir tecavüz görülmüyordu. Fakat günün birinde tesadüfen nöbetçi bulunan Hacı AMMARA, Sirkeci tarafından Camii istikametine doğru bir düşman askeri müfrezesinin ilerlemekte olduğunu belirterek; bu gelişin hayırlı gelişe benzemediğini gördü. İstizana yani izin almaya, emir almaya lüzum görmeden bölüğe derhal hazır olması kumandasını verdi. Düşman müfrezesi biraz daha yaklaşınca birinci kumandayı, süngü tak kumandası takip etti. Bu esnada Camii’ye bir hayli yaklaşmış olan düşman müfrezesi kumandanı, Türk askerinin ciddi hazırlığını görmüştü. Avluya girecek olursa üçüncü emrin nişan al olacağına ve onu ateş kumandasının takip edeceğine hiç şüphe kalmamıştı. Vaziyet gayet ciddi idi.
DEVAMI GELECEK…

Düşman kuvvetleri İstanbul’a geldiği zaman işgalinden en çok korkulan müessesemiz AYASOFYA Camii idi. Buraya bir müfreze asker koymak lüzumu hissedildi. Müfreze Subayları arasında birde Trablusgarplı Hacı Ammara adında genç bir Teğmen vardı. Bu küçük kuvvet, Camii’nin avlusuna kurulan bir çadırda Fatih’in kılıç kuvvetiyle aldığı mabedi, süngü kuvvetiyle muhafazaya memur bulunuyordu. Fakat kuvvetler arasında ne büyük bir NİSBETSİZLİK vardı.
İstanbul’a giren düşmanlarımızın beraberlerinde getirdikleri Afrikalısından, Avustralyalısına ve İskoçyalısına kadar içinde çeşit çeşit milletler bulunan kocaman orduya, tanka, topa ve sıra sıra dizili DRİTONTUNA mukabil bizim neyimiz vardı? Evet bizde bunların hiçbiri yoktu fakat ölmeyeceğimize ve köle olmayacağımıza dair öyle derin bir imanımız vardı ki; bu iman, ne mucizeler meydana getirmezdi...
BİR AVUÇ Türk yavrusundan ibaret olan Ayasofya Muhafız Bölüğü, günlerce nöbet bekledi. Camii’ye karşı hiçbir taarruz, bir tecavüz görülmüyordu. Fakat günün birinde tesadüfen nöbetçi bulunan Hacı AMMARA, Sirkeci tarafından Camii istikametine doğru bir düşman askeri müfrezesinin ilerlemekte olduğunu belirterek; bu gelişin hayırlı gelişe benzemediğini gördü. İstizana yani izin almaya, emir almaya lüzum görmeden bölüğe derhal hazır olması kumandasını verdi. Düşman müfrezesi biraz daha yaklaşınca birinci kumandayı, süngü tak kumandası takip etti. Bu esnada Camii’ye bir hayli yaklaşmış olan düşman müfrezesi kumandanı, Türk askerinin ciddi hazırlığını görmüştü. Avluya girecek olursa üçüncü emrin nişan al olacağına ve onu ateş kumandasının takip edeceğine hiç şüphe kalmamıştı. Vaziyet gayet ciddi idi.
DEVAMI GELECEK…

Yayınlanma Tarihi : 17/12/2024 00:55
Okunma Sayısı : 213
Okunma Sayısı : 213
MURATLIMIZIN EN BÜYÜK SORUNU NEDİR?
Çevre ve hava kirliliği
Ulaşım ve otopark
Çarpık kentleşme
Alt yapı ve kanalizasyon
Asayiş ve uyuşturucu
Yeşil alan ve parklar
Yol ve kaldırımlar
Günlük Kurlar