‘Paşam’ Yaza Damgasını Vuracak
‘Mavi bir Şehir’ adlı kültür ve sanat programının yapımcıları Muratlılı Fedai ve Sedai Kavrık kardeşlerin bu haftaki konuğu Bestekar ve Yorumcu İbrahim Yaz oldu.
İstanbul doğumlu olan İbrahim Yaz, söz yazarlığına ilk doksanlı yıllarda başladı. O dönemde tanıştığı saz sanatçısı Necati Bay’dan müzik dersleri aldı. Ardından Zafer Dalgıç ve Ahmet Selçuk İlkan’ın tavsiyeleriyle söz ve beste çalışmalarını hızlandırdı. Sonraki yıllar sanatçı dostlarının da yönlendirmesiyle, kendine ait eserleri bizzat yorumlamaya karar verdi. 2012 yılında Saffet Uluçay yönetiminde çıkarmış olduğu ‘Sürprizim Var’ sanatçının ilk albümüdür. Şu anda ise Aranjör Uluğbek Hekimoğlu ile birlikte söz ve besteleri tamamen kendisine ait olan ‘İbrahim Paşa’ albümü üzerinde çalışmaktadır. Sanatçı müzik yaşamına; söz yazarı, besteci ve yorumcu olarak devam etmektedir.
Değerli sanatseverler şimdi sizlere renkli ve ilginç kişiliğiyle tanıdığımız pop müziğinin iddialı ismi İbrahim Yaz’la gerçekleştirdiğimiz çok özel röportajı sunuyoruz:
1- Sanat hayatınız nasıl başladı?
- Sanat hayatıma ilk kez TRT sanatçısı Necati Bay’dan cüra dersleri alarak başladım. Bu dönemde kardeşimle birlikte Üsküdar’daki düğün salonlarında sahneye çıkmaya başladım. Bir kaç kere daha çıktıktan sonra baktım zevkli bir iş, bunu sürdürmeye karar verdim. Bu sırada Zafer Dalgıç’la tanıştım. Onun yanına gide gele söz yazmaya başladım. Zafer abiyle ilk tanıştığım sıralar ben şiir yazıyordum. Benim sesimi beğeniyordu. Bana şiirlerimi şarkı sözü olarak yazmam konusunda tavsiyelerde bulundu ve bu konuda beni teşvik etti. Böylece onun teşvikiyle yavaş yavaş söz yazmaya başladım. Baktım ki her sözümün içinde bir ritim var, bundan esinlenerek söz yazmanın yanı sıra beste yapmaya da başladım. Daha sonra Saffet Uluçam’la tanıştım. Onla benim bestelerimi çalışmaya başladık. Eserlerimin içinden 8 tanesini seçip ilk albümüm olan Süprizim Var’ı çıkarttım. Albümdeki tüm eserlerin sözü ve bestesi bana aitti.
2- Müzik tarzınızı öğrenebilir miyiz?
- Benim tarzım aslında pop ama ilk albümümü fantezi olarak çıkarttım. Bu da albüm için çalıştığım Saffet Uluçam’ın tarzının fantezi müziğine daha yakın olmasından kaynaklandı. Ben o albümümün de pop tarzı bir albüm olmasını istiyordum aslında. Bu nedenle 2. albümde aranjörümü değiştirdim ve Uluğbek Hekimoğlu ile çalışmaya başladım. Paşam ismini verdiğim 2. albümüm pop tarzında olacak ama öyle alışılmış cıstak cıstak pop şarkılarından olmayacak; daha çok batı müziği tarzında, modern ve daha kaliteli şarkılardan oluşan bir albüm olacak. Yani içi dolu müziklerden oluşacak. Bu albümdeki şarkıların sözleri de bana ait. Müziklerin yarısı bana, yarısı da Uluğbek Hekimoğlu’na ait.
3- Neden Paşam?
- Ben çalışmalarımız esnasında şakayla karışık Uluğbek’e kızıp söylendikçe, o da ‘Bana niye kızıyorsun paşam?’ diyordu. Ben de bari albümün ismi ‘Paşam’ olsun dedim. Albüme ismini verdiğim ve kendime yazdığım İbrahim Paşa isimli şarkımın da müziği bana ait.
4- Görüyorum ki her iki albümdeki şarkıların sözleri size ait. Peki bundan sonra çıkaracağınız albümlerde başka söz yazarlarının eserlerini kullanmayı düşünüyor musunuz?
- Mutlaka. Aslında Saffet Uluçam ile tanıştığımız dönemlerde ünlü söz yazarı Sayın Ahmet Selçuk İlkan’la da tanıştım. Bana birçok fikir vermiş ve yol göstermişti. Bana 4 şiirini verdi ve kendini hazır hissettiğin zaman bunları besteleyip gönlünce yorumlayabilirsin dedi fakat onu mahcup ederim diye, onun istediği şekilde olmaz diye kendime çok güvenemedim. Çünkü Ahmet Selçuk İlkan çok değerli bir söz yazarı ve müthiş bir müzik kulağı olan bir sanatçı. Bu nedenle çok fazla güvenemedim kendime. Bunu ona söylediğimde sesimi beğendiğini ve dilediğim zaman eserlerini besteleyip gönlümce okuyabileceğimi söyledi. İlerleyen zamanlarda bu büyük üstadın eserlerini de okuyacağım ama henüz değil, biraz daha zamanı var.
5- İkinci albümden ne gibi beklentileriniz var?
- Ben sanatımı büyük kitlelere yapmak istiyorum. Halk konserleri gibi mesela. Gazinolarda, barlarda ya da masalarda falan söyleme taraftarı değilim. Müziğimi yaparken de içi dolu müzik yapıp, bunu geniş kitlelere ulaştırmak istiyorum. Bununla birlikte her sanatçı gibi benim de ticari anlamda bir beklentim var. Ama bunu yaparken faydalı olmak istiyorum. İnsanların dinlerken zevk alacağı, herkesin kendinden bir şeyler bulacağı, kalıcı müzikler yaparak dinleyenlere bir şeyler katabilmeliyim. Sırf ticari amaçlı günü birlik eserler üretmek yerine, herkesin dinlerken haz alacağı, iz bırakacak eserler yapıp ticari beklentimi bu şekilde karşılamak istiyorum.
6- Albümünüz için nasıl bir tanıtım düşünüyorsunuz?
- Tanıtımın çok fazla abartılmadan, ne yaptığını bilerek yapılması gerekir bence. Bunun için her yeri bilbordlarla ve afişlerle donatmayacağım tabi ki. Sosyal paylaşım ağlarını kullanacağım. Bununla birlikte zaten TV kanallarında dönen iki klibim var. ‘Süprizim var’ ve ‘Perişanım’ isimli şarkılarımın klipleri hala çeşitli müzik kanallarında dönüyor. Bu albümden de iki şarkıma klip çekmeyi düşünüyorum.
7- Özellikle bayan pop sanatçıları kliplerinde erotik kıyafetlerle seyirci önüne çıkıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizin buna benzer bir tercihiniz olacak mı?
- Evet, ben de buna benzer bir çalışma düşünüyorum açıkçası. Beyonce, Rihanna veya Jeniffer Lopez’i izlerken insanlar en çok neye dikkat ediyor sizce? Bu bizim sanatımızın bir parçası, hem göze, hem de kulağa hitap etmemiz gerekiyor. Yani kısaca gönle hitap etmemiz gerekiyor. Evet mesleğimin gereği olarak gerekirse Serdar Ortaç gibi göbekten üzüm de yerim, ya da Enrico İglassias ve Tarkan gibi sevişirim de.
8- Bugünkü Unkapanı hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?
- Birçok isim yapmış ünlü sanatçı buradan çıkmıştır. Emektar bir yerdir fakat burası hakkında insanların kötü düşünceleri var. Bunun nedeni de zamanında buraya sanatçı olma düşüncesiyle gelen insanların art niyetli kötü kişiler tarafından kandırılarak sömürülmeleridir. Bugün bile hala bu kötü imajından tam anlamıyla kurtulamamıştır fakat buna rağmen Unkapanı hala müzik sektörünün kalbidir, müzik piyasasının mihenk taşıdır. Bir an önce bu kötü imajından sıyrılmalıdır. Yıllarca süregelmiş o mantıktan sıyrılmalı ve her anlamda büyük bir restorasyona gidilmelidir. Belki de bu olmadan yok olacak Unkapanı! Çünkü dijital ortam ciddi anlamda etkiledi müzik piyasasını. Birçok plak şirketi kepenk kapattı. Buranın kurtulması ve o eski parlak günlerine dönmesi için sanatçıların ve müzik şirketlerinin hakkını koruyan düzenlemelerin bir an önce yetkili merciler tarafından hayata geçirilmesi gerekiyor.
9- Mesam gibi sanatçıların haklarını savunan meslek kuruluşları hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Ben 10 yıldır Mesam’a kayıtlıyım. Mesam gibi sanatçının hakkını koruyan başka meslek kuruluşları da var. Bunlar sanatçıların telif haklarını savunan kuruluşlardır. Bildiğiniz üzere sanatçılar ürettikleri eserler vasıtası ile geçimlerini sağlamaktadırlar. Her sanatçı da göz önünde olan, ya da çok popüler olan sanatçılar kadar kazanamıyor. Onlar gibi yüksek fiyatlarla konserlere de çıkamıyorlar. Bu yüzden telif hakkı geliri birçok sanatçı için tek geçim kaynağı. Bu hakkın tam layıkıyla sanatçılara verilmesi ve onların mağdur edilmemesi gerekiyor. Ayrıca bir albümün oluşumu esnasında birçok kişinin ciddi emeği söz konusu. Bununla birlikte ciddi anlamda bir maliyet de söz konusu. Bu maliyetlerin karşılanması ve emek sahiplerinin emeğinin heba edilmemesi, haksızlığa uğramaması için dinleyenlerin albümleri korsan olarak temin etmemeleri ya da internet aracılığı ile indirmemeleri gerekiyor. Bunu yapanlar maalesef çoğunlukta ve gerek farkında olarak, gerekse olmadan emek hırsızlığı yapıyorlar. Bununla ilgili yasal düzenlemelerin en kısa zamanda hayata geçirilmesi, haksızlığa uğrayan sanatçıların mağduriyetlerinin giderilmesi açısından oldukça önemlidir. Yetkililer bir an önce buna el atmalı ve piyasanın yok olmasını engellemeli, hak sahiplerinin haklarını kendilerine teslim edilmesine vesile olmalıdır.
10- Peki devletin sanatçı politikasını yeterli buluyor musunuz? Sizce ne gibi yöntemler uygulanırsa sanatçılar korunabilir?
- Yeterli bulmuyorum. Bence sanatçılar birlik olup devlete kendileriyle ilgili sorunları giderecek yasal düzenlemelerin çıkarılması hususunda yaptırım gücü kullanmalıdır. Bunu yapmak için de tüm sanatçıların ortak bir çatı altında birleşip, bunları devletin konuyla ilgili yetkili organlarına iletmeleri ve sorunlarının giderilmesini sağlamaları gerekir. Baktığımızda devletin bu organlarının başına atanan kişilerin sanattan anlayan kişiler olmadığını ve sanattan anlamadıklarını görüyoruz. Bu tip yerlere sanatı bilen ve sanatçıların sıkıntılarını çözebilecek nitelikte kişilerin getirilmesi gerekiyor. Oysa bu yapılmıyor! Oraya atanan kişi işi bilmiyor, bunlar nasıl çözüm üretebilirler ki! Halbuki oraya sanatsal geçmişi olan veya akademik kariyeri olan birisi getirilse onların çıkaracağı yasalar daha koruyucu ve daha sağlam temeller üzerine olacaktır. Durum böyle olmadığı için sanatçıların bunu devletten beklememesi ve harekete geçmeleri lazım. Gidip dertlerini, sıkıntılarını söylemeleri ve anlatmaları gerekiyor.
11- Avrupa müziği ile bizim müziğimizi bir kıyaslama yaparsak?
- Bizim piyasada herkes müzik yapıyor, herkes müzik profesörü. Hemen hemen herkes sanatçı. Ama baktığımızda gerçek anlamda kaliteli müzik yapan yok. Sanatçılar maalesef zor olanı değil, kolay olanı seçiyorlar. Günlük şarkılar yapıyorlar, kalıcı şarkılar yapan yok gibi. Tarkan ve bir kaç sanatçı dışında doğru düzgün müzik yapan yok. Oysa Avrupa’ya baktığımızda Mozartlar, Beethowanlar var, bize baktığımızda ise MO-lar ve ZART-lar var!
Sn. İbrahim Yaz'a bu güzel sohbeti, samimiyeti ve içtenliği için teşekkürler...